Saturday, May 23, 2009

Squeeze my hand

Yazarak olanlari bir daha yasamak niyetinde degilim. Zaten bir haftadir calan her telefonda durumu anlatmak zorunda kalmak yeterince zordu. Annemi o anda gormekten, bir sey yapamamaktan, kisitli e.r. bilgim ile 'elimi tut, kasini kaldir' gibi norolojik muayene yapmaya calismaktan daha zor degildi tabi hicbir sey. Sonunda iyi bir haber verebildigim de dusunulurse, hicbir gun 16 mayis 2009'dan daha zor gecmedi benim icin 26 senelik hayatimda. Hastanede kalmadigim aksamlardan birinde beni yalniz birakmamak icin gelen Tuna -ki malesef bu konularda cok iyi, keske olamasa, keske hic birimiz bilmesek hangi hastanenin nasil oldugunu, nereden hastanede giymek icin pijama alinabilecegini ama ogretiyor iste hayat. Neyse, bana Grey's Anatomy'nin sezon finalini anlatti geldiginde. Hicbir zaman izleyebilecegimi sanmiyorum ama anladigim kadari ile gununuzun hic umulmadik sekilde hastanede bitebilecegini soyluyormus sonunda. Gecen cumartesiye dair benim de tek planim annemle televizyon izlemekti, ama olmadi. Onun yerine toplamda 8 kere doktor muayenesi, 2 kere de MR sonucu bekledim. Neyse, annem iyi olsun da baska bir sey istemiyorum hayattan.

Yalnizca oksuruk sikayeti ile gelen bir hastayi once belirtildigi halde, alerjisi olan bir antibiotic ile tedavi etmeye calisan, ustune kusma ve ishal gibi belirtiler gosterdiginde ayni antibioticin ignesini veren ve artik buna bagli veya degil bir sekilde felc geciren bir kimseyi ise once serum ile ayaga kaldirmaya calisip ardindan kulak burun bogaza gonderen Pendik Anadolu Poliklinigi icin ne dusunsem bilemiyorum. 

Ote yandan annemle bu yaz icin planladigimiz kuzey ulkeleri turu yerine, acil olarak katilmak durumunda kaldigimiz 4 gece 5 gun E-5'den Bostanci turumuz suresince super memnun kaldigimiz Yeditepe Universitesi Hastanesi'ni hicbir zaman gerek olmamasini umarak herkese tavsiye ediyorum.

Friday, May 15, 2009

birderdimizbuolsun - II

gecen sabah uyandigimda evde kalan son levotiron'u ictikten sonra eczaneye gitmem gerektigini fark edip mutsuz olmustum. sonra gun icinde hastalanan annemin yanina gidip onlarin evinde biraktigim ilacimindan devam ettim. yine ayni sabah ipek viyana'ya uctugu icin bir hafta boyunca evde tek basina kalacak olmanin beni ne kadar korkutacagini da dusunmustum. (evet esek kadar oldum ama evde tek basima geceleri korkabiliyorum. bahcedeki kediler de isimi kolaylastirmiyor!) simdi annem henuz iyilesemedigi icin burada kaliyorum. dahasi o iyi olunca ben hasta olacagim icin su anki duruma gore, bu sefer de onlar bende kalacak gibi gozukuyor. o arada da zaten ipsu doner, hayat bayram olur. buradan yeri gelmisken viyana'daki kardesime seslenmek istiyorum. bedenimi biliyorsun, kot olsun, bermuda olsun, t-shirt olsun kabulumdur!

Tuesday, May 12, 2009

pisman degilim

dun gece hindistan'dan baharat sesleri'nin ardindan canli canli yalin - sonsuz ol dinledim. boyle de bir insanim.

Monday, May 11, 2009

agzi kulaklarinda bir deniz

bugun pek guzel baslamadi, hava da sicak ama dur bakalim guzel gidiyor. oturdugum yerde kendi kendime gulmeyi ozlemisim. bazen sirf boyle postlar yazmamak icin twitter mi kullansam diyorum aslinda...

Wednesday, May 6, 2009

hos degil.

tam da fransizlarin nasil ingilizce konusmayi/anlamayi reddettikleri uzerine dusunup ofise gelmisken, telefonda bir fransiza aradigi kisinin artik hayatta olmadigini soylemek zorunda kalmak, dahasi anlamadigi icin bunu tekrar etmek durumunda kalmak. hic hos degil.

Friday, May 1, 2009

Sara Lov & Sia Concerts

Iki gundur yorgunluktan konusmakta bile zorlanir haldeyim. Ayakta uyuyorum resmen, hem de oyle elle tutulur bir neden de yok. Uyumak ve televizyon karsisinda uyuklamak bolca gerceklestirdigim eylemler. Tabi bu surecte gozum evlenmek isteyen teyzelere takilmiyor degil. Bugun bir tanesi cikti, ben gezmeyi severim arada bir beni seyahate cikarsin yeter dedi. En guzeli be teyzecim, hakkatan insan daha ne ister? Ben de bu gezmeyi sevme durumum vesilesi ile gecen hafta kendimi seyahate cikardim biliyorsunuz. Bir kac Alman sehri gorup, yurda dondum. Gidis donus iyiydi ama her Almanya ucusu gibi Turk Hava Yollari da olsa, Pegasus da olsa degismeyen gercekler varligini korudu. check in sirasinda sarikli sakalli amcalar ile sira kavrami uzerine sohbetler gerceklestirmek, kizim bi oku bakiym sunu ne diyor diyen teyzelerle konusmak zorunda kalmak ya da yanlis yere oturmus insanlarin dogru koltugu bulmasini beklemek hakkaten cok eglenceliydi. En guzeli de ucaga binisteki yogunlugu engellemek adina isim veya koltuk sirasina gore insanlari anons edip, sonunda kapinin onune yigilan ve birbirini ezenler yuzunden pes eden yer hosteslerinin durumuna sahit olmak. Bu konuyu Koln'de tanistigim Tokatli bilge bir donerci kardesin sozu ile ozetleyeyim. 'Almanya'da Almanca bilmene gerek yok, Turkce iletisim kurabilirsin, yani durum o kadar vahim burada.'
Neyse, gelelim otellere. Frankfurt'taki bir ilgincti yeri superdi yanda gorulebilecegi uzere fakat pisti ve resepsiyonda duran Steffi denen kizin suratina iki tane carpmak istedim. Bazi kadinlar var ya kadinlara kotu davranan. Iste bunlarin buyuk bir cogunlugu nedense resepsiyonist oluyor. Baxpax'de de basimiza gelmisti. iste burada da bu abla suratimiza bakmazken, adini bilmedigim tour guide'lik yapan eleman super iyi davrandi. Onun sayesinde iki saatte falan gezdik sehri. Zaten allah askina eski ev, meydan, kopru, nehir, kilise gormekten bikmadik mi? Gezdik dolandik bir Italyanci'da yemek yeme hatasina dustuk. uzerime sinen sarimsak kokusundan ancak donerken havaalaninda denedigim parfumler sayesinde kurtuldum diyebilirim. italyanci demisken her yerin dondurmaci olmasi ve buradaki bir algida fiyatina italyan yiyebiliyor olmak ilginc hakkaten.

O gun sehri gezip ertesi gun acildiklari dakika saldirilacak olan dukkanlari hafizamiza kaziyip, Six ve Nike'i talan edip donduk. ha bir de orada gecirdigimiz uc gun boyunca en sinir oldugum sey wireless'in odadan cekmemesi. Her seferinde lounge bar/lobi/kahvalti odasi gibi cok amacli salona inmek ve orada kaynasma cabasi icerisinde olan genclerle konusmak durumunda kalmak gercekten yorucuydu. I'm too old for this stuff dedim bir tanesine, how old is too old dedi, 26 deyince de hak verdi. Bu genclerin 1.5 senedir dunyayi dolastiklari icin leslikten olmelerine ragmen hepsinin kaslarinin alinmis olmasi da dikkatimi cekmedi degil.

Frankfurt'ta ikinci gunumuzde sabah 10-12 arasi sadece tek bir H&M'de uc tur kasaya gitmemize neden olacak kadar alisveris yapinca ogleden sonra bir durup soluklanmak durumunda kaldik. Aksam bir sekilde yanlislikla Turklerin cogunlukta oldugu bir yere ciktigimizdan ve super yorgun oldugumuzdan nehir kenarina gidemedik. Oysa ki gitseydik o gece muze gecesi oldugunu hatirlayip 2'ye kadar muzelerin onundeki cimenlerde yayilip, muzik dinleyip icki icebilecektik. Tam olarak bunlari yapabilecegimizi ertesi sabah sahilden Offenbach'a yururken yol boyu gordugumuz coplerden anladik. unuttugumuza ve sahile inmek yerine Edinburghlu ascidan kactigimiz icin Alman MTV'si izledigimize epey hayiflandik.
Yol yan tarafta gorulebilecegi uzere o kadar guzeldi ki bir yerlerden trene binme hevesimiz kayboldu. Arada mola vere vere uc saatte gittik Offenbach'a. Tabi yol boyu bebek arabasi ile kosan ebeveynler, tamamen beyaz sacli insanlardan olusan kurek takimlari, uc yasinda bisiklete binen cocuklar ve duseceklerinden endise duymayan anneleri, 80 yasinda inline skating yapan teyzeler falan epey sinir bozucuydu. Tabi ki o guzel huzurlu sahil ortamini bozan tek sey, Istanbul isimli disariya bangir bangir muzik yayini yapan lahmacuncu teknesiydi. Zaten beni sasirtan seylerden biri tek tuk icki satan yerlerin neden sira sira dizilmis olmadigi yani sahilin bu kadar temiz kalabilmesi. Bir diger sey de cimlere yayildiginizda hemen saginiza solunuza dizilen ve laf atan ayilarin yoklugu.

Offenbach'da Sara Lov'un konserinin oldugu Hafen 2'ya vardik. Websitelerine bakmistim gitmeden ama nedense hayal ettigim gibi bir yer cikmadi. Colugun cocugun kum havuzunda oynadigi, etrafa koyunun kecinin keskin bir gubre kokusu yaydigi, piknik masali cimenlik bir alanmis. O kadar alakasiz bir sey bekliyordum ki gider gitmez aldigim icecegi servis eden kiza bin tane soru sordum. En sonunda take it easy dedi, ne bilelim alismamis biz oyle yuzlerce lira bayilmadan izlenebilen cayirlik cimenlik konserlere. Al ickini git yayil iste niye sorguluyorsam?
Almanlarin konser izleme adabi beni, hem Sara Lov'da hem de Sia'da hayal kirikligina ugratti. Sara Lov'da zaten kimsenin dunyadan haberi yoktu. Golge oldugu icin sahne arkasina konuslanmis bebelerin aglamalari ve ne oldugunu anlayamayan 0-12 yas grubu cocuklarin sahne etrafinda bisikletlerinin zillerini calarak turlamalari esliginde soyledi Sara Lov. Ben sanki iki konser arasi sadece cd satisi uzerinden anlasilmis bir ismis sonucunu cikardim nedense. Bir kere cdlerin satilacagi masanin tasinmasindan, para ustu hesaplayip vermeye kadar her seyi kendi yapmak durumunda kaldi kadincagiz. Herhalde dediler ki gel Berlin'den once cal bizde. Bak her pazar burada izgara icin gelenler oluyor okuz gibi yiyip iciyorlar -ki oyle, sen de iki tingirdatir cd&t-shirt satar devam edersin yoluna. Sadece seasoned eyes were beaming'den caldi. Bir de Arcade Fire'dan My Body is a Cage'i coverladi. Sonra da if you like my music, i've bring some cd's with me dedi, cikardi kalem kutusunun icinden bozuk paralari basladi satisa. Benim o dakikada gozumu donduren sey ise yaninda Devics de getirmis olmasiydi. Dunyanin cdsini ve o cok begendigim Italyan'in elinden cikma tshirtunu alinca tabi bir miktar manyak dinleyici izlenimi yarattim. Durumu kurtarmak adina dedim bulunmuyor yenge bizim oralarda bunlar diye ama who am i kiddin' aslinda, kalkmisim istanbul'dan gelmisim konserine. biraz korkutucu hakkaten durum! Bu arada kendisi sanirim Scott ile birlikte, Dustin de piyanistti zaten. Bir zaafi olmali!
Aldiklarimdan birini imzalattiktan sonra artik yorgunluktan ve yanmisliktan olmek uzere oldugumuz icin direk terk ettik mekani fakat en kisa yol bildigimiz yoldur dedik ve molalar ile birlikte bu sefer de iki saatte yuruyerek geri donduk. Ben zaten otele vardigimda insanliktan cikmis bir haldeydim. Yuzum, kollarim ve omzum cilgincasina yandigi icin  acidan gozlerim dolu doluydu resmen. Bir de burnumun yarik kismini gunesten korumam gerekiyor n.s.a. ama unuttum ben tabi. Butun gece nemlendiricilerle hasir nesir oldum, Frankfurt'taki son gecemizde. Pek de uzulmedim aslinda. Sara Lov'un twitter'inda 27'sindeki Berlin konserine Dustin'in de gelecegini ve Devics calacaklarini ogrenince Frankfurt'un yanlis secim oldugunu anlamistim zaten.

Ertesi gun kahvaltidan sonra bavulla cok acili bir yuzlesme yasayip havaalanina gittik. Geldigimiz ilk gun three days rule uygulayarak adam basi 58 yerine 38 euro'ya aldigimiz ice biletleri ile 56 dakikada vardik Koln'e. Su zamana kadar Thalys ve Tgv Europe kullanmis bir kimse olarak inter-city express'in hepsine acik ara fark attigini soyleyebilirim. En sevdigim yani bavulunu orta yerde birakabilme ozgurlugu. Thalys'de bavul koyma bolmesinin 4 kabin boy ile dolabildigi ve bu nedenle kafanin ustundeki rafa o gulle gibi bavulu cikarmak zorunda kalabildigin dusunulurse, gorevliye can i just leave it here diye sorduktan sonra sure cevabi ile birlikte yasadigim sevinci anlatmam mumkun degil. Hali ustunde agir bir bavulu ilerletmeye calismak kadar cirkin bir sey yok. 

Koln'e vardiktan sonra da bavul ile mucadelem tabi ki devam etti. Ama bu beni Istanbul'a 9 cift ayakkabi ile donmekten alikoymadi, o ayri. Neyse oradaki otel epey guzeldi, bizim oda nehiri yandan goruyordu ve fakat biz oraya nehir degil, sia izlemeye gittigimiz icin umrumuzda olmadi pek durum. Frankfurt da dahil olmak uzere bir cok Alman sehrine gore daha sakin buldum ben Koln'u. Allahin Stuttgart'inda bile alisveris caddeleri dolup tasarken burada kot deneyecek istek ve enerjiyi olusturacak yerlere denk geldim, her yer insan kaynamiyordu. Mediamarkt bulmus olmak da ayrica bir arti olarak eklendi Koln'un hanesine. Ah tabi bir arti da hava sicak degildi hatta ikinci gun yagmura bile yakalandik. 

Sia'nin ciktigi Luxor'a bir gun once gidip Anna Ternheim dinlemek istiyordum ama o gun otelde kalip telefonumdan dizi izlemek daha cazip geldi acikcasi. Dizinin adini veremiyorum utancimdan ama anladiniz siz tabi :) Neyse, konser gunu 7'de bulduk mekani, kapi acilisi 8 oldugu icin ve bulundugu yer kampuse cok yakin oldugu icin dolanip geri geldik 7:45 gibi geri geldik ve yaklasik 30 kisilik bir siranin sonunda yerimizi aldik. Kapi acildi biz tabi once nerede dursak karmasasi yasadik. Ilk sira dolmustu zaten ama sahne onu disinda guzel bir yer bulamadigimizdan ikinci sirada dikilmeye basladik. 
9'u biraz gecirdi Sia ve gormus oldugunuz kostumlerle Buttons soyleyerek cikti. Ilk parca sonunda cikarip attilar kostumlerini ortaliga ve ara vermeden bir bucuk saat kadar sahnede kaldilar. Iki kere bis yapti. Ilk biste iki parca caldilar ikincisi breathe me idi, ilkini hatirlamiyorum sahane hafizam sayesinde. Ikinci biste tek parca caldilar Sommersault. Zaten zero 7'dan iki parca daha caldi, biri destiny idi digerini de hatirlamiyorum bak. Yeni albumunden bir parca caldi onun da adini bilmiyorum. Geri kalanlar ise soyle: Son albumden Day to Soon disinda benim favorilerimi caldi; Soon We'll be Found, Electric Bird, Playground, Academia. Ayrica ayni albumden Little Black Sandals, Lentil, I Go to Sleep, You Have Been Loved. Healing is Difficult'dan hic bir sey calmadi, nedenini bulmak lazim. Color the Small One'dan iste Breathe Me caldi bir de Sunday. 
Sahnede hic bekledigim gibi degildi bu arada. Butun o sozlerin muzigin sahibi aglak birini bekliyordum sanirim ama gayet espriler yapti guldu etti. Bir ara Sommersault'da parcanin sozlerini bilen birinin adini ogrenip sahnede onunla hayali danslar etti, benim arkamda durup surekli saclarimi alkislayan kiz cuddle isterim deyince, geldi sarildi. Fakat epey bir yuklu cikmis sanirim kendisi, hic normal gozukmuyordu. Gerci boyle bir kadindan ne beklemek lazim onu da bilmiyorum ya. Sahne toplanirken biz de yavas yavas cikisa yoneldik. Yine cd md satiyorlardi ama hem cok kalabalik oldugu icin hem de itis teisten yoruldugumuz icin bakmadik bile direk disari attik kendimizi. Saat daha 11 olmamisken sokakta bir allahin kulunun olmamasi ise dusundurucu idi. 11:30 gibi yataga girdigimde onca yorgunluga ragmen son donemin en mutlu gecelerinden birini tamamlamis olmanin verdigi huzur ile uyudum.

Bir sonraki gezimizde gorusmek dilegi ile esen kalin..